
‘Kara cisim
ışınımı’ üzerinde çalışan fizikçiler, klasik teorinin açıklayamadığı durumlarla
karşılaştı ve böylece klasik fiziğin neredeyse her şeyi çözdüğü düşünülen bir
dönemde, varsayımları temelden sarsan bir gelişme yaşanmış oldu. Bu konu
üzerinde çalışırken maddenin ışığı sadece kuanta adı verilen enerji paketleri
halinde soğurduğunu öne süren Max Planck’la başlayan tartışmalar, kuantum
teorisinin doğumu anlamına geliyordu. Yaşanan
baş döndürücü hızdaki gelişmeler fizikte çığır açarken dünyaya bakış açımızı da
değiştirdi. Kuantum fiziği, kişisel gelişim ‘endüstrisi’ tarafından çok istismar
edildi. Moda kavram haline getirilip bazı kitaplarda anlatılanlara kanıt olması
amacıyla oldukça da zorlandı. Anlaşılması güç tuhaflıklarla dolu bu dünyaya ait
yorumların ve ilkelerin popüler kültüre aktarımında bazı yanlışlar yapılması büyük
bir olasılıktı ve öyle de oldu. Dolayısıyla işin doğrusunu popüler fizik
kitaplarından öğrenmeye çalışmakta fayda var. Bundan beklentimiz ise olasılıkların
hüküm sürdüğü kuantum dünyasındaki garipliklerin, beş duyuyla deneyimlediğimiz
ölçekte yaşayıp giderken iyiden iyiye kanıksadığımız, neden-sonuç ilişkilerine
bağlı Newtoncu bakış açımızı biraz olsun esnetebilmemize olanak tanıması.
Konuya, kuantum
fiziğinin garipliklerine Niels Bohr’un getirdiği açıklamaların bir toplamı olduğunu
söyleyebileceğimiz, Kopenhag yorumuyla başlayalım. Makro ve mikro evrenlerin
birbirinden ayrı fiziksel ilkelere bağlı olacağının kabul edildiği bu yoruma
göre ölçülene (dolayısıyla gözlemlenene) dek bir parçacığın konumu, momentumu…
vb. özellikleri bilinemez. Gözlemlenene kadar tüm bu özelliklere ilişkin her
olasılık (her potansiyel) aynı anda var olur ve gözlemleme edimiyle tek bir
gerçeğe dönüşür. Gözlemlenene dek gerçeğin sadece bir olasılıktan ibaret olması
durumuna ilişkin olarak matematikçi ve fizikçi John Von Neumann, şu yorumu
yapmıştır: ‘Tüm fiziksel evren, tek bir evrensel dalga fonksiyonunun
sonucudur ve bu dalga fonksiyonundaki çökmeye de gözlemcinin bilinci sebep
olur’. Neumann’ın yorumuna göre bir şeyin bilincinde olduğumuzda sonsuz
olasılıkların tek bir gerçekliğe çöküşüne sebep oluruz. Macar asıllı fizikçi,
kuantum teorisi uzmanı ve Nobel ödülü sahibi Eugene Wigner de ‘herşeyin
gözlemcinin bilincinde bittiği’ şeklinde bir açıklama yaparak bu yorumu kabul
eder. Söz konusu yorumlar fizikçiler arasında pek tutulmasa da yine de bizi
hangi olasılıkları çökertip hangi tek durumu gerçek kıldığımız üzerinde
düşünmeye itiyor.
![]() |
Niels Bohr'un kendi tasarladığı kraliyet ödülü arması. |
Einstein,
Podolsky ve Rosen, Kopenhag yorumuna karşı çıkar, kısaca EPR paradoksu olarak adlandırılan
durumu öne sürerek bir düşünce deneyi geliştirir. Amaçları kuantum fiziğindeki
eksikliği gözler önüne sermektir: Kuantum fiziğinde klasik fiziğin yerellik
ilkesinin ihlal edildiğini düşünmektedirler. Yerellik ilkesi, bir yerde meydana
gelen fiziksel işlemlerin başka bir yerdeki gerçeklik unsurları üzerinde bir
etkisinin olmaması gerektiğini belirtir. EPR paradoksu ise sonradan dolanıklık
olarak adlandırılacak durumu anlatır. Dolanıklığı, parçacıkların
özelliklerinden biri olan spin (kendi ekseni etrafında dönme, fırıl) ile
örnekleyebiliriz. Birbirlerine dolanık olan iki parçacığın fırıl’ı birbiriyle
ters bağlantılıdır, örneğin birisinin fırıl’ı yukarı doğru iken diğerininki
aşağı doğru olur. (Ancak ölçülene kadar hangisinin ne yönde olduğu bilinemez,
tüm olasılıklar aynı anda var olur) Şimdi bu parçacıklar birbirinden -doğal
olarak- ışık hızıyla uzaklaşsın. Öyle ki aralarında muazzam bir uzaklık olsun.
Parçalardan birisinin fırıl’ı ölçüldüğünde, Kopenhag yorumuna göre bu
parçacığın fırıl’ına ilişkin olasılıklar çöker ve aşağı veya yukarı
durumlarından birisi gerçek olur. Yerellik ilkesinin ihlali ise, dolanıklık
prensibinden ötürü, bir parçacığı gözlemlemenin sadece onunkileri değil, muazzam
uzaklıktaki diğer parçacığın fırıl’ına ilişkin olasılıkları da aynı anda
çökertecek olmasından kaynaklanmaktadır.
Kopenhag yorumuna
katılmayan Schrödinger de EPR paradoksunun daha belirgin hale getirildiği bir başka
düşünce deneyi öne sürer. Meşhur deneyde kutu açılıp da içine bakılana kadar içindeki
kedi ne tamamen canlı ne de tamamen ölü, iki halin karışımı bir durumdadır.
Kutunun kapağı açılacağı ana kadar da kedinin durumu kesinlik kazanmaz. Kutu
açılınca gözlemleme edimimiz üst üste binmiş kuantum hallerini tek bir duruma
çökerterek zavallı kediyi kesin olarak ölü ya da kesin olarak diri yapar. Beş
duyuyla deneyimlediğimiz dünya ölçeğinde gerçek olamayacak bu durumla
Schrödinger, Kopenhag yorumunun bu ölçekteki mantık dışı sonuçlarını sergilemek
istemiştir. (Ne var ki bu hayali deney tam tersine, kuantum hallerinin
birbirinin üzerine binmişliğini anlatmak için kullanılan en meşhur örnek olup
çıkacaktır.)
Kuantum
hallerin üst üste binmesi (süperpozisyonu) durumuna ilişkin, Everett’in
getirdiği çoklu evrenler yorumunu bulup okuma zevkini de size bırakıp, sadede
geleyim. Yalnızca parçacık ölçeğinde geçerli dolanıklık durumu, 1980’lerden bu
yana gerçekleştirilen deneylerle ispatlanmış durumda: Evet, dolanık iki
parçacıktan birini gözlemlediğinizde muazzam uzaklıktaki diğeri hakkında da
kesin bilgiye sahip olursunuz. O halde parçacıkların dünyasında klasik fiziğin
yerellik ilkesi geçerli değildir. Yani, Einstein’in alaycı yakıştırmasıyla
“hayaletimsi etki” bir gerçek.
Beş duyuyla
deneyimlediğimiz dünyada işlerin böylesine farklı ilkelere bağlı yürümesi, bana
psikiyatr Stanislav Grof’un, insan bilincinin iki farklı moduna ilişkin
açıklamalarını da hatırlatıyor. Grof’a göre maddi yönelimli bilinç modunda,
belirgin Newton’cu özelliklere sahip birbirlerinden ayrık ve farklı nesnelerin
dünyasında kendimizi katı maddi varlıklar olarak deneyimleriz; uzay üç boyutlu,
zaman doğrusaldır ve her şey neden-sonuç zincirleri tarafından yönlendirilir.
Bilincin bütüne yönelimli (holotropik) modundaki deneyimler ise Newtoncu
dünyanın sınırlamaları ve kısıtlamalarını aşar. Doğrusal zaman ve üç boyutlu
uzam neticede bir tercihtir, geçmişe ve geleceğe deneyimsel olarak
erişilebilir, kendimizi aynı anda birden fazla yerde deneyimleyebiliriz, parça
olmak bütün olmayı engellemez, bir şey hem var hem yok olabilir… vs.
‘Biraz
Kuantum’dan Zarar Gelmez’, kuantum fiziğini anlamak için güzel bir kitap. Elbette
en iyisi ya da sizin için en uygunu olduğunu iddia edemeyeceğim. Dolayısıyla
bir tarama yapmanız faydalı olabilir. Örneğin NTV yayınlarından çıkan
çizgi-roman şeklindeki cep kitabı da hoş bir kaynaktı. Bazılarınca yaşayan
büyük sufilerden olduğu değerlendirmesi yapılan kuantum fizikçisi Dr. Alan
Wolf’un ‘Kuantum Bilmecesi’ kitabı da, 1981’de yazılmış olmasına rağmen güzel
bir seçenek olabilir. Kendisinin ‘Evrenin Ruhu’ kitabı da ilginizi çekebilir. Wolf
bu kitabında kuantum fiziğinden bahsettiği gibi, ‘ruhun fiziği’ni de yapmaya
çalışıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder