Sayfalar

19 Ekim 2014 Pazar

Aikido - Bir Savaş Sanatı ve Sevgi Yolu (Haluk Emçioğlu)

           Aikido başkasını yola getirmek değildir, kendimizi yola getirmektir.

Aikido, “evrensel enerjiyle (ki) uyum (ai) yolu (do)” anlamına geliyor. Japonya’da savaş sanatları akımları teknik yönlerinin yanında aynı zamanda spiritüel gelişim yoludur. Bu, belki hepsinden çok Aikido için söylenebilir. Birlik düşüncesinin egemen olduğu Aikido’da rakip kavramı olmadığından müsabaka da yoktur. Aikido ‘düşmanı’ yenip derece almak için yapılmaz, keza savaş başkasına karşı verilmez. Aikido’nun kurucusu Morihei Ueshiba, “Aikido başkasını yola getirmek değildir, kendimizi yola getirmektir” der. 'Öteki' yoktur kısaca. 
Aikido yapmaya karar verirseniz ilk derste öğreneceğiniz şey düşmektir. Yerden nasıl darbe alınacağını, yığılıp kalmadan nasıl fırlayıp kalkacağınızı öğrenirsiniz. Bunun simgesel bir yönü de var: İlk öğrendiğiniz şey düşmektir, önce düşmeyi kabul edersiniz. Tabi düşme anlayışınız da dönüşür ve tekrar ayağa kalktığınız kesintisiz bir akışın parçası olur bu düşüşler. 
Dojo, yani Aikido yapılan yer saygıyla girilen, kutsallığı olan bir yerdir. Tatami - Minder üzerinde nefsinizle karşılaşır ve sessizce onu terbiye edersiniz. Her aşamada Rei-Saygı hâkimdir, dojoya, tatamiye, kurucuya, hocaya, silaha, diğer aikidokalara... Aikido çalışmaları böylece saygılı ve sessizdir ama somurtkan değildir. Gülümsemenin olmadığı yerde Aikido yoktur denir. Esas olan sevgidir. 
Doğrudur, her harekette bir saldıran (uke) bir de saldırılan (nage) vardır. Ama ikilik düşüncesine izin yoktur. Saldıranla ya da saldırıyla çatışmaya girilmez. Aikidoka, merkezinde ve topraklanmış durumdadır, birlik düşüncesi içindedir. Gelen saldırıyla uyumlanarak saldıranı kendi merkezine alır. Uke ve nage tek merkezde birleşirler, hareketin akışı kesilmez, sadece saldırılan tarafından yönlendirilir. Amaç saldırana zarar vermek değildir. Saldırana zarar vermek en hafifinden yadsımanın, ötekileştirmenin ve korkunun bir yansımasıdır. Gerçek savaşçı ise korkuyu yenmiş olandır. Diğer yandan tüm bunlar Aikido’nun zararsız olduğu anlamına gelmez. Görünürde tekniğindeki fazlalıkları atarak gittikçe sadeliğe ulaşanlar, aynı zamanda daha zarif ve bir o kadar da ölümcül hale gelirler. Ama bu yolda Aikidokanın nefsinin de dönüşmüş olması beklenir, çünkü bu güce sahip olup kullanmamaktır Aikido.
Tabi, Aikido ile ilgilenenlerin çoğunda böyle bir bakış açısı olduğunu söylemek zor. Türkiye’de Aikido algısı çeşitli. Genel kanı, estetik ve yumuşak bir savunma sporu olduğu yönünde. Aikido yapmak isteyenlerin bazısı egzersiz niyetiyle başlar, kimisi kafasını bozanları döveceğini düşünür, kimisinde hayranlık vardır, kimisi de samuraylara özenir, kılıç sanatını öğrenmek ister vs. Sanıyorum pek azı nefsiyle mücadele edeceğinin bilinciyle başlıyordur. Oysa sonuç değişmeyecektir; insan nefsiyle mücadele eder. Çünkü hayatta olduğu gibi Aikido’da da dışımızda zannettiğimiz şey aslında içimizdedir.
Sonuç olarak Aikido yaparsanız tatamide size ayna tutulur, anda ve akışta olursunuz, etkili bir egzersiz yaparsınız, genel sağlık ve huzur düzeyiniz artar. Elbette, tüm bunları okuyarak değil ancak yaparak yaşarsınız. Yine de Aikido hakkında Türkçe’de kurucu O’Sensei Morihei Ueshiba’nınkiler de dâhil, birçok kitap var. Haluk Emçioğlu’nun kitabı yukarıda özetlediğim konuları odağına alan, severek okuduğum bir kitap oldu. Kitabın ikinci yarısı ise okuyucuya bir fikir vermesi açısından, tekniklere ayrılmış durumda. İkinci bir kitap olarak Gaku Homma’nın aynı havada yazılmış “Yaşam için Aikido” kitabını da incelemek isteyebilirsiniz.