Sayfalar

15 Kasım 2015 Pazar

Siddharta (Herman Hesse)

“Gerçekte bilgeliğin ne olduğu, uzun arayışlarıyla neyi amaçladığı konusunda bir sezgi Siddharta’nın içinde yavaş yavaş tomurcuklanıyor, yavaş yavaş olgunluk kazanıyordu. Bu, her an, yaşamın ortasında birlik düşüncesini düşünebilme, onu hissedebilme ve nefesle içine çekebilme konusunda ruhta var olan eğilimden başka bir şey, bir yetenekten, gizli bir hünerden başka bir şey değildi. Yavaş yavaş bu sezgi Siddharta’nın içinde tomurcuklanıyor, Vasudeva’nın yaşlı çocuk yüzünde ışıl ışıl yansıyordu: Uyum, dünyanın ezeli ve ebedi mükemmelliğinin bilinci, gülümseme, birlik.”

Siddharta, Herman Hesse’in tüm öğretilerin ortak yanlarını nefis bir üslupta ve nefis bir hikâye örgüsünde harmanladığı küçük, klasik bir kitap.

Hesse, Siddharta’nın öz benliğini ararken geçtiği yollar ve vardığı sonuçları anlatırken, çilecilik, (yapay) riyazet, kendini yaradana daha yakın görenlerin kibri, dünyevi bağlar, öğretiler ve gerçek öğretmenler, (gerçek) terk, niyet, alma-verme, bolluk, ıstırap, kabul, ölüm, yeniden doğum ve huzur gibi birçok konuyu ve hepsinden ötesini örtülü olarak ele alıyor.

Daha ilk gençliğinden itibaren manevi bir eğitime tabi tutulan Siddharta, “yüreğinde akan o gerçek, ilk pınarı” bulup özümsek için tabi olduğu şekilci eğitimi ve baba evini terk ederek çilecilere karışıyor. Fakat dünyaya tümüyle dalıp çıkmadan gerçek bir terk haline gelinemeyeceğini anladıktan sonra bambaşka bir hayata yöneliyor. Tabi, yolculuğu burada bitmiyor. Siddharta’nın yolculuğunda belki de en öne çıkan unsur, onun herhangi bir öğretmene tabi olmayı kabul etmeyip, karşısına çıkan Buddha’yı dahi bırakıp yoluna devam etmesi.  Nihayet, bir ırmağın öğretisine kendini bırakıyor.


Nobel ödüllü yazarın okudukça insanın içini esenlik duygularıyla dolduran bu kitabını henüz okumadıysanız kaçırmayın.