Sayfalar

11 Ağustos 2015 Salı

Yüreğime Yolculuk (Anita Moorjani)

İnsanların ölüm fikriyle ilişkisinin -açıkça ya da gizlice- korku temelli olduğunu düşünüyorum. Belki de ölümden sonra ne oluyor diye soracağımıza, ölümden önce kayda değer bir şey oluyor mu diye sormalıyız J Ama yine de soralım: Ölünce ne olur?
Okuduklarıma göre, fiziksel bedenin sınırlarını aşan, başka bir varoluş haline geçeriz. Zihnin kısıtlayıcı kalıpları terkedilmiştir. Dünyevi dert ve tasalar uçup gider. Beş duyunun ötesinde algılar açılır, saf biliş haline geçilir. Tarifsiz bir hafiflik eşliğinde koşulsuz sevgi deneyimlenir. Hatta sevgi olunur. Dünyevi bağlardan özgürleştikçe esenlik duygularıyla dolup taşan bilinç genişler, zaman ve mekân sınırları da ortadan kalkar… Geçici bir süre, ölümden sonrasına ilişkin koşullanmalarımız doğrultusunda sanal bir gerçeklik yaratıp onu deneyimlememiz de mümkün ama önünde sonunda bu yanılgılı hal de ortadan kalkar. Nihayetinde tüm varoluşla bir olma deneyimi yaşanır. Bunun son noktası, hala ikiliği çağrıştıran ‘bir olma’ deneyimini de aşarak mutlak tekilliğe ulaşmaktır. Bu nokta hiçliktir. Bilen anlatamaz, anlatan bilemez…
Kulağa güzel geliyor değil mi? Ama öyle diye ölmeyi isteyecek değiliz… Çoğumuz içten içe ‘yuvaya dönmeyi’ ister ve yüzeyde istemiyor gibi görünse de bu dünyadan ayrılmanın koşullarını yavaş yavaş yaratır… Fakat kendimize şunu sormamız lazım: Madem böyle apar topar dönmeyi isteyecektik, en başta neden geldik peki? Oysa aslolan hayattır, ruh hayata deneyimlemek için gelir. Ruh yargılamadan, sadece deneyimlemek ister. Beş duyuyla algılamak, fiziksel olarak deneyimlemek… Dahası, bilincin bu ‘olağandışı’ hallerine yaşarken de ulaşmak mümkün… Çeşitli teknikler var… Fakat amaç sürekli bu halleri kovalamak, bu sırada da hayattan elini eteğini çekmek de olmamalı. Gitmeye can attığınız bir tatile sonunda gidip de kafanızı evin fotoğraflarından kaldırmamaya benzer bu. İnsanın aslında sınırsız olan potansiyeline ulaşmaya çalışmak, bunu yaparken bilinci genişletip yukarıda birkaç örneğini verdiğim dönüştürücü deneyimleri yaşamak elbette çok güzel. Amaç, hayatı zenginleştirmek olduğu sürece... Böylesi dengeli bir yaklaşım, bence en güzeli.
Anita Moorjani de, mükemmel bir şekilde aktardığı ölüme yakın deneyimi sırasında işte bu idrake varıyor. Kim olduğu gerçeğini öğrendiği anda kararını yaşamaktan yana kullanıp ‘geri’ dönüyor. Bu bakımdan çok severek okuduğum bir kitap oldu. Moorjani kitapta öncelikle kendisini kansere - ve neredeyse ölüme - götüren olumsuz zihinsel koşullanmaların yıllar içinde nasıl da oluşup perçinlendiğini anlatıyor. O döneme kadarki hayatını ve özellikle yetersizlik inancına ilişkin anılarını içeren bölümleri, mükemmel kapsamı ve anlatımıyla eksiksiz bir ölüme yakın deneyim anlatımı izliyor. Kitabın izleyen bölümlerinde ise, yaşadığı bu doğrudan deneyim sonucunda edindiği bilgiyi ve hayat görüşündeki değişiklikleri paylaştığı bölümler izliyor ki bunlar hiç de sıradan bilgiler ve görüşler değil. Moorjani’nin bu kitapta bize aktardıkları, piyasadaki birçok kitabın aktarmaya çalıştığının çok ötesinde bir derinliğe sahip. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder