Spiritüel yolda ilerlerken bazı saplantı nevrozlarına
kapılan Michaela Mihriban Özelsel, ailesine haber vermeden, şeyhinin
gözetiminde 1990 yılında Üsküdar’da bir apartman dairesinde halvete girer. Kendisine
verilen zikirler, ibadet ve okumalarla içine döndüğü bu süreçte nevrozlarının
çözülmesinin yanında çok farklı deneyimler de yaşar.
Özelsel, kitabın ilk yarısında
halvette gün gün yaşadığı tüm deneyimleri Mevlana ve İbn-i Arabi’nin eserlerine
atıflar eşliğinde aktarıyor:
“….bu sırada göz yaşlarım diniyor. Allah ya Hayy ya Kayyum zikrinde çok güçlü düşündevinimsel (ideomotor)
hareketler oluşuyor. Başımı hızla iki yana sallamaya başlıyorum. Bu sırada,
özel bir şey yapmadığım halde, üstüme çok derin bir sükûnet ve huzur
çöküyor. Ve renkler… Gözlerimin önünde
beliriyor ve kayboluyorlar… Bana duygusuz bakan kalın ve uzun kirpikli bir göz
ortaya çıkıyor. Sufi anlayışına göre insan Allah’ın kendini seyrettiği göz
bebeğidir. Karşımdaki göze bakıyorum; bana bakan bu göz kimin?...”
Kitabın diğer
yarısında ise halvet deneyimlerini daha akademik bir yaklaşımla ele alıyor.
Bunu yaparken tasavvuf literatüründen olduğu kadar diğer geleneklerden ve
psikoloji ve tıp alanından da bilgileri çok güzel harmanlayarak bütünleştirici
ve doyurucu bir analiz yapıyor. Kitabın sonunda halvete girmiş diğer insanların
deneyimlerine de ayrıca yer veriliyor.