Schopenhauer, “İnsan pekâlâ istediğini yapabilir ama istediğini isteyemez.” derken haklı mıydı?
Hayatımız
boyunca irili ufaklı birçok karar veriyoruz. Peki, hangileri lehimize
sonuçlanıyor?
Sezgilerimiz doğrultusunda verdiğimiz kararlar yoksa bilinçli bir düşünme eylemi sonucunda verdiklerimiz
mi?
Karar vermemiz
gereken durumlarda dikkate alacağımız ölçüt sayısı nispeten az ise, bilinçli
düşünme yoluyla rahatlıkla doğru kararı verebiliyoruz. Fakat bilimsel
araştırmalar, çok sayıda ölçütün göz önünde bulundurulması gereken durumlarda sezginin
en güvenilir rehber olduğunu gösteriyor.
Bilinçli
düşünme eyleminden sorumlu beyin korteksi en fazla 40 ila 60 uyarımı
işleyebilirken, bilinçdışında beyin 11 milyon uyarımı işleyebiliyor. Bu,
muazzam bir kapasite farkı. Bilinçdışı, biz farkında
olmadan pek çok bilgiyi kaydediyor, depoluyor ve değerlendiriyor. Kaydettiği
olayları önemli ve önemsiz, olumlu ve olumsuz olarak sınıflandırıyor ve bu
bilgilerden yola çıkarak saliseler içinde kararımızı etkileyen sezgisel
öneriler üretebiliyor. Elbette karar verilmesi gereken duruma benzeyen geçmiş
deneyimlerimiz olması şartıyla.
Yeni ve
karmaşık olmayan durumlarda ise düşünerek karar vermek, daha isabetli karar
verilmesini sağlamanın yanı sıra kendimizi daha iyi hissetmemizi de sağlıyor.
Argümanları derlemek, gözden geçirmek ve karşılaştırmak kendimizi güvende
hissetmemizi sağlıyor. Ancak sağlıklı hükümlere varmak için ön koşul,
elimizdeki verilerin doğru olması. Mühim gerçekleri gözden kaçırır, yanlış
değerlendirir ya da göz ardı edersek enine boyuna düşünerek de doğru karar
veremeyiz.
Bir de seçeneklerin
bize başkaları tarafından sözlü bir çerçevede sunulduğu durumlar var. Bize
seçenek sunulurken kullanılan dil, kararımızı etkiliyor. Teklifin içerdiği
bilgi aynı olmasına rağmen, dile getiriliş biçiminde olumlu ya da olumsuz ifade
kullanılıyor olması bizi yönlendirebiliyor ve kararımızı etkiliyor. İşte bu ‘çerçeveleme
etkisi’, bilinçli düşünmeyle verdiğimiz kararlarda dahi farkında olamadığımız
süreçlerin varlığını gösteriyor.
Diğer yandan
karşılaştığımız durumlar çoğu zaman sandığımızdan daha karmaşık. Birçok şeyin
diğer birçok şeyle bağlantılı olduğunu yadsıma eğilimindeyiz. Seçenek bolluğu,
yanlış karar vermiş olmak şüphesini artırarak mutluluğu azaltıyor. Özellikle
mükemmeliyetçiler, aldıkları karardan bir türlü mutlu olamıyorlar. Bu gibi
durumlarda düşünme sürecini kısıtlamak ve kararı uygulamadan önce bir gece
uyumak iyi bir strateji. Konu üzerinde bilinçli düşünmenin bir kenara
bırakıldığı bu sürede bilinçdışı bilince göre muazzam ölçülerdeki kapasitesiyle
veriyi işler ve sabahleyin kararı bir his olarak bildirir.
Peki,
kararlarımızı edinimlerimizden, güdülerimizden ve her türlü etkiden özgür
verebiliyor muyuz? Araştırmacılar, aslında her durumda son sözü bilinçdışının söyleyip
söylemediğini tartışıyor. Bu bağlamda “irade özgürlüğü” de tartışılan bir konu
haline geldi. İnsanın özgür iradeye sahip olduğu düşüncesi yararlı bir düşünce
çünkü aksi takdirde yapıp etmelerimizin bir anlamı kalmaz, sonuç hiç değişmezdi.
Ama bakın Schopenhauer ne demiş: “İnsan pekâlâ istediğini yapabilir ama
istediğini isteyemez.”!!!
Bu kadar kesin
bir yargıya varmak mümkün gözükmese dahi, yine de bilinçdışının kararlarımızda
çok büyük bir etkisi olduğu açık. O halde yapacağımız ilk iş orada birikmiş
travmaları temizlemek ve böylece bizi bekleyen ruhsal hediyelere ulaşmak olmalı,
öyle değil mi? Bu sayfalarda yer
verdiğimiz nefes gibi, şaman yolculuğu gibi ya da meditasyon gibi size yakın
gelen herhangi bir teknikle bu mümkün.
Sezgilerinize
kulak verin; sonuçta bilinçdışında buna karar verdiniz bile! J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder