Aikido,
“evrensel enerjiyle (ki) uyum (ai) yolu (do)” anlamına geliyor. Japonya’da savaş
sanatları akımları teknik yönlerinin yanında aynı zamanda spiritüel gelişim yoludur.
Bu, belki hepsinden çok Aikido için söylenebilir. Birlik düşüncesinin egemen olduğu Aikido’da rakip kavramı olmadığından müsabaka da yoktur. Aikido ‘düşmanı’ yenip
derece almak için yapılmaz, keza savaş başkasına karşı verilmez. Aikido’nun
kurucusu Morihei Ueshiba, “Aikido başkasını yola getirmek değildir, kendimizi
yola getirmektir” der. 'Öteki' yoktur kısaca.
Aikido yapmaya karar verirseniz ilk derste öğreneceğiniz
şey düşmektir. Yerden nasıl darbe alınacağını, yığılıp kalmadan nasıl fırlayıp
kalkacağınızı öğrenirsiniz. Bunun simgesel bir yönü de var: İlk öğrendiğiniz
şey düşmektir, önce düşmeyi kabul edersiniz. Tabi düşme anlayışınız da dönüşür
ve tekrar ayağa kalktığınız kesintisiz bir akışın parçası olur bu düşüşler.
Dojo,
yani Aikido yapılan yer saygıyla girilen, kutsallığı olan bir yerdir. Tatami -
Minder üzerinde nefsinizle karşılaşır ve sessizce onu terbiye edersiniz. Her
aşamada Rei-Saygı hâkimdir, dojoya, tatamiye, kurucuya, hocaya, silaha, diğer
aikidokalara... Aikido çalışmaları böylece saygılı ve sessizdir ama somurtkan değildir.
Gülümsemenin olmadığı yerde Aikido yoktur denir. Esas olan sevgidir.
Doğrudur,
her harekette bir saldıran (uke) bir de saldırılan (nage) vardır. Ama ikilik
düşüncesine izin yoktur. Saldıranla ya da saldırıyla çatışmaya girilmez.
Aikidoka, merkezinde ve topraklanmış durumdadır, birlik düşüncesi içindedir. Gelen
saldırıyla uyumlanarak saldıranı kendi merkezine alır. Uke ve nage tek merkezde
birleşirler, hareketin akışı kesilmez, sadece saldırılan tarafından
yönlendirilir. Amaç saldırana zarar vermek değildir. Saldırana zarar vermek en
hafifinden yadsımanın, ötekileştirmenin ve korkunun bir yansımasıdır. Gerçek
savaşçı ise korkuyu yenmiş olandır. Diğer yandan tüm bunlar Aikido’nun zararsız
olduğu anlamına gelmez. Görünürde tekniğindeki fazlalıkları atarak gittikçe
sadeliğe ulaşanlar, aynı zamanda daha zarif ve bir o kadar da ölümcül hale
gelirler. Ama bu yolda Aikidokanın nefsinin de dönüşmüş olması beklenir, çünkü bu
güce sahip olup kullanmamaktır Aikido.
Tabi, Aikido
ile ilgilenenlerin çoğunda böyle bir bakış açısı olduğunu söylemek zor. Türkiye’de
Aikido algısı çeşitli. Genel kanı, estetik ve yumuşak bir savunma sporu olduğu
yönünde. Aikido yapmak isteyenlerin bazısı egzersiz niyetiyle başlar, kimisi
kafasını bozanları döveceğini düşünür, kimisinde hayranlık vardır, kimisi de
samuraylara özenir, kılıç sanatını öğrenmek ister vs. Sanıyorum pek azı
nefsiyle mücadele edeceğinin bilinciyle başlıyordur. Oysa sonuç değişmeyecektir; insan nefsiyle mücadele eder. Çünkü hayatta olduğu gibi Aikido’da
da dışımızda zannettiğimiz şey aslında içimizdedir.
Sonuç olarak Aikido
yaparsanız tatamide size ayna tutulur, anda ve akışta olursunuz, etkili bir
egzersiz yaparsınız, genel sağlık ve huzur düzeyiniz artar. Elbette, tüm
bunları okuyarak değil ancak yaparak yaşarsınız. Yine de Aikido hakkında Türkçe’de
kurucu O’Sensei Morihei Ueshiba’nınkiler de dâhil, birçok kitap var. Haluk
Emçioğlu’nun kitabı yukarıda özetlediğim konuları odağına alan, severek
okuduğum bir kitap oldu. Kitabın ikinci yarısı ise okuyucuya bir fikir vermesi
açısından, tekniklere ayrılmış durumda. İkinci bir kitap olarak Gaku Homma’nın
aynı havada yazılmış “Yaşam için Aikido” kitabını da incelemek
isteyebilirsiniz.